İtalya’ya hiç gitmedim ama benim için dünyanın en güzel futbol ülkelerinden birisidir. Balkonda asılı duran Inzaghi forması, Napoli’nin federasyona sinirlenip kazan kaldıran çılgın taraftarı, Roma’nın arka sokaklarının duvarlarındaki Totti resmi… Bir zamanlar ülkemizde de pek meşhur olan Brezilya pembe dizileri gibi aşk, ihtiras ve entrika doludur İtalyan futbolu. Ne kavgası biter ne şikesi. Ligde oynayan futbolcuların hırçınlığı, çirkefliği de bununla ilişkilidir aslında. Futbol dışı medyatik meselelerle sık gündeme gelen İtalyan futbolunun, pek meşhur defansif futbolu çok savunmacı yetiştirmiştir. Hiç şüphesiz bunların başlarında gelenlerden biridir Cannavaro.
İtalya’nın bütün tipik özelliklerini damarlarında hisseden Napoli’de – hoş ne İtalyanlar ne de Napolililer birbirlerine aidiyet hissetmezler ya neyse – 1973 yılında dünyaya geldi. Banka memuru bir baba ve hizmetçi bir annenin ikinci çocuğu olan Fabio, hemen her İtalyan futbolcu gibi futbola sokaklarda başladı. Kardeşi Paolo ile birlikte aynı zamanda amatör olarak futbol oynayan babalarının izinden gideceklerdi. Akdeniz’in sıcak şehri Napoli’de ablası ile paylaştığı odasında bunaldıkça dışarı futbol oynamaya kaçan küçük Fabio, kulüp bazında futbola ise Bagnoli’de başladı. Hayallerinde ise tabi ki doğup büyüdüğü şehrin takımı Napoli vardı. Şehir taraftarlığının açıklanamaz seviyedeki fanatizmi içerisinde Napoli’den başka bir takımı tutması düşünülemezdi. İtalyan filmlerine konu olan bütün İtalyan klişelerinin buram buram hissedildiği belalı bir şehirdi Napoli. Çok geçmeden hayalleri gerçek oldu ve Napoli’nin tesislerinden içeri ilk adımını attı. Orta sahanın ortasında başladığı futbol yaşantısına kısa boyuna rağmen muhteşem zamanlama yeteneğinin verdiği hava hakimiyetinin de etkisi ile stoper olarak devam etti. Maradona’nın özel isteği ile birlikte A takımda top toplamaya başladı. Kendi deyimiyle Maradona’nın Küçük Prensi’ydi artık. Tarihler 1990’ı gösterdiğinde Dünya Kupası’nın durağı Çizme’ydi. Maçların oynanacağı statları kim belirledi bilinmez ama seçilebilecek en yanlış yerdi San Paolo. Yarı finalde rakip de Arjantin olunca şehrin kahramanı Maradona karşısında İtalyan milli takımının hiç şansı kalmamıştı. Hemen hemen bütün şehir Arjantin’i destekledi ve muhtemelen Cannavaro da. Dünya Kupası’ndan sonra artık A takımla antrenmanlara çıkmaya başladı. Oyun stili ”kasaplık” seviyesinde olmasa da Ergün Penbe inceliğinde de değildi. İtalya’nın hele ki Napoli’nin varoşlarından çıkan bir futbolcunun özellikle de bir stoperin naif olması beklenemezdi. Antrenmanda bir pozisyonda Maradaona’ya sert bir müdahalede bulundu ve antrenöründen çetin bir azar yemek üzereydi ki Maradona arka çıktı. Futbol yaşantısı boyunca hiç normal bir transfer yaşayamayacak olan Cannavaro’nun ilk transferi de Napoli’nin mali kriz döneminde oldu. Moggi’nin arası Maradona ile bozulup da Napoli’den ayrılmasının ardından patlak veren doping skandallarını ekonomik kriz takip etti. Cannavaro’nun Napoli’den bedelsiz ayrılması ise kariyerinin belki de en büyük hatası olacaktı.
Parma-Inter-Juventus günleri
90’ların ikinci yarısının birçok güzel hikayesi vardı ancak bunların arasında Ancelotti’nin Parma’sı şüphesiz ayrı bir yere sahiptir. Parma’nın o kısa süren ”Peri Masalı”nın en önemli aktörlerinden oldu. 1999’da takım UEFA Kupası’nı kazanırken Canna ‘İtalya’nın En İyi Savunmacısı’ seçildi. Takvimler 2002’yi gösterdiğinde bu kez Parma kulübünün sahipleri İtalyan peynir firması Parmalat yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarıyla incelemeye alınıp da yönetim istifa etmek zorunda kalınca başta Cannavaro olmak üzere yüksek maaşlı herkese yol göründü. Kaptan gemiyi erken terk etti. Daha önce İtalyan Güzeli seçilen tecrübeli stoper artık modanın başkentindeydi. Hector Cuper yönetiminde çok da mutlu olduğu söylenemezdi. Napoli’den tanıdığı Moggi telefonda teklif yapınca – ki Moggi’nin telefon görüşmeleri oldukça meşhurdur – yönetime ayrılmak istediğini iletti. Yönetim izin vermeyince Moggi’nin tavsiyesine uydu takımda huzursuzluk çıkarıp İtalya’nın Yaşlı Hanımefendisi’ne imza attı. Parma’dan eski takım arkadaşı Thuram ile savunmanın göbeğinde yine Parma’dan Buffon’un önünde iki iyi sezon geçirdi ve iki yılda da şampiyonluğa ulaştı. Ancak Moggi uslu durmadı ve meşhur Calciopoli sonrası Juventus küme düştü.
2006 Dünya Kupası
İtalyan milli takım futbolcuları kampta bir sabah polisleri görünce muhtemelen oldukça şaşırmışlardı. İçlerinde şampiyon Juventus’un ve yöneticilerinin de bulunduğu geniş bir liste şike kapsamında göz altındaydı ancak milli takım kampının polisler tarafından aranmasını kimse beklemiyordu. Bütün operasyonun gölgesinde gittiler Almanya’ya. E grubundan namağlup lider çıkan İtalya sırasıyla Avustralya ve Ukrayna’yı eleyerek yarı finalde ev sahibi Almanya’nın rakibi oldu. Son dakikalarda Gilardino’nun topu direkten döndü ve maç uzatmalara gitti. Uzatmalarda daha etkili olan ev sahibinde Podolski’nin yararlanamadığı iki pozisyon pahalıya mal oldu. Del Piero’un sağ kanattan kullandığı kornerde top Pirlo’da kaldı ve topla buluşturduğu Grosso Lehmann’ı avladı. Almanya adına son pozisyonda Ballack’ın ortası o akşamdan sonra Berlin Duvarı lakabını alan Cannavaro’dan döndü. Devam eden pozisyonda topa Podolski’den önce bir kez daha müdahale etti ve kontrada Del Piero fişi çeken isim oldu. Finalde 1998’den kalma bir hesap vardı. 1998’de önce son dakika golüyle maçı uzatmalara taşıyan Fransa, Trezeguet’nin altın golüyle kupaya uzanmıştı. Cannavaro’ya göre o akşam yeteri kadar İtalyan olamamışlardı ancak bu sefer hesap kapanacaktı. Zidane’ın Panenka’sı Fransa’yı öne geçirdi. Pirlo’nun kornerinde Materazzi skora denge getirdi. Zidane’ın ”Kafa”sı sonrasında Fransa 10 kişi kaldı. Penaltılarda ’98’in kahramanı Trezeguet topu üst direğe nişanlayınca Grosso son sözü söyledi. Kupa Berlin’de Cannavaro’nun ellerinde yükseliyordu. Bir sonraki gün Cannavaro’nun kapak olduğu La Gazetta Dello Sport ilk baskıda 1.6 milyon sattı. Akşam baskısıyla tiraj 2 milyonu geçmişti. İtalya’da sevinç çok uzun sürmedi çünkü şike operasyonu sonucunda Juventus’un küme düşmesi futbol dünyasını karıştırmıştı ve Cannavaro yine bir skandal sonrasında İspanya’nın yolunu tuttu. 2006 Cannavaro’nun kariyer zirvesi oldu ve Ballon d’Or’u kazandı. Madrid’de geçirdiği iki sezonun ardından Çizme’ye dönmek istediğinde kapılar yüzüne birer birer kapandı. Lige dönen Juventus’a transfer olacağı sırada taraftarlar ciddi tepki gösterdi ancak transfer yine de gerçekleşti. Al-Ahli ise son durağıydı. Yaşadığı sakatlık sonrası doktor tavsiyesi ile futbolu bırakmak zorunda kaldı. Aslında en başından hiç istememişti Al-Ahli’ye gitmeyi ancak Napoli bütün arzusuna rağmen ‘Gel’ demeyince Dubai’ye gitti. Futbolu bıraktıktan sonra önce Al-Ahli’de sonra Guangzhou Evagrande ve son olarark Al-Nassr’da yaşadığı antrenörlük deneyimlerinin hepsi kötü sonuçlandı. En son geçtiğimiz günlerde vergi kaçırma suçuyla hapis cezasına çarptırılan Cannavaro başarılı ancak bir o kadar da çalkantılı bir futbol yaşantısı geçirdi.
Cannvaro alışılmış kapı gibi stoperleden değildi. 1.76’lık boyuna rağmen üstün bir hava topu hakimiyetine sahipti. Bunun boyuyla değil genlerinden gelen zamanlama yeteneğiyle alakalı olduğunu sık sık vurgulardı ancak onu farklı kılan yalnızca hava hakimiyeti değildi. Cannavaro aynı zamanda çaldığı toplarla takımını hızlı atağa çıkarabilen tüm bir stoperdi. İyice sponsor mücadelesine dönen Ballon d’Or’u bir daha bir stoper kazanır mı bilinmez ancak kim kazanırsa kazansın Cannavaro’yu unutturabilmesi oldukça zor.